Evet, Solaklı Deresi ilk 1980’lerin ortasında katledilmeye başladı; son hançeri HES‘ler sapladığından suç üzerlerine yıkıldı…

İlk önce beton santralleri, sonra belediyeler…

Beton santrallerinden başlayalım:

Sahipsiz görülen derede “köpeksiz köy, değneksiz dolaşmak” misali önce santraller açıldı.

Karadeniz insanı betonarme evleri sever ya.!

İnşaat sektöründe başı çeker ya.!

Bunu bilen “zeki” insanlar vadide beton santralleri kurdular.

Nasılsa Alifinoz(Uzuntarla) Kanyonu’ndan, Ogene(Karaçam), Derebaşı, Cunus(Taşkıran) ve Şerah(Uzungöl) kayalarından buzulların gevşetip Güneş’in yonttuğu kum ve çakıl tanelerini gürül gürül akan ırmaklar getirecek, tam da santrallerin yakınına yığacak.!

O santraller hiç bir masraf etmeden ayaklarına kadar teşrif buyuran bu hazır malzemeyi su ve çimento katıp mikserlere dolduracak ve yukarıda bazılarının adlarını saydığım köylere-beldelere satacak.

Yanı adamların bağrından kopan kendi çakıl taşlarını kendilerine hatırı sayılır bir parayla satacak.

Olsun; o güzelim doğada betonarme katlarla gökyüzüne erişmek var ya işin sonunda.!

Siz bilir misiniz; toplam 3 km uzunluğu olan Yeniay ve Çamburnu limanlarındaki mendireklerin betonunun (Belki 100 bin mikserden çok) Solaklı Deresi’nin getirdiği çakılla mamül edildiğini?

Öyle daha neler…

Gelelim belde belediyelerine:

90’lı yıllardan 2011 yılına kadar uydurma bir ruhsatla dereleri parsellemişti belediyeler.
Mesela benim köyüm vadide en geniş havzası olan köydür lakin kendi yollarına bir kamyon bile çakıl alamamıştır kendi yerlerinden.

O zaman özel idarede yetkili memur olan birisi köyümüzün havzasını parsellemiş, yarısını Uğurlu’ya(Çufaruksa; kendi belediyesi), diğer yarısını da Gürpınar’a(Mapsıno) tahsis etmiştir.

Ben o zaman yazları köye gelen bir vatandaştım; bir gün; “arkadaşımdır, hatırımı kırmaz” düşüncesiyle Uğurlu reisini arayıp bozuk yoluma sermek için birkaç kamyon çakıl istedim.

Kendi tapulu yerlerimizden bana çakıl vermediler ve şöyle dediler; “Tahir’ciğim, biliyorsun bizim belediyelerin imkânları kısıtlı, personelin maaşını zor temin ediyoruz. Ben mesela, 5 aydır maaş almadım”.

İşte bu belediyeler çakılımızı alıp yollarına serdiler, yetmedi fazlasını santrallere verip mamul betonla yollarını betonladılar.

Burada alenen yazıyorum; bugün Uğurlu ve Gürpınar’ın yollarındaki betonlar tamamen bizim havzadan gitmiştir ki, bu iki eski belediyenin 200km’den fazla yol ağı var.
Şimdi “çakıl almaktan ne olur?” Diyeceksiniz değil mi?

Evet; yasada var, dere yataklarından malzeme alınabilir fakat bir usulü var; yalnız derenin getirdiği yüzey malzeme alınabilir, taban asla bozulmaz.

Bunun için lastikli ekskavatör kullanılır, paletli makinenin dere yatağına girmesi yasaktır.

Çünkü paletli ekskavatör yere sağlam tutunduğundan kepçesini daha derine daldırabilir.

Lastikli makine ise patinaj yapar.

Şimdi diyeceksiniz; “dere yatağının bozulmasından ne olur” öyle ya?

Dere yüzeyden akmaz; batar, batar.!

Dikkat edenleriniz olmuştur belki; Çaykara’da derenin debisine bak, denize döküldüğü yer olan Of’taki debisine bak.

Aradaki 27 km mesafede en az 50 irili-ufaklı ırmak eklenmesine rağmen Çaykara’da daha fazla.

Çünkü derenin ciğerleri söküldü, suyu yüzeyden taşıyamıyor.

Eskiler bilir; dere bugünkü yerinden en az 5-10 metre daha yüksekten akar, taştığı zaman yola taşardı.

Şimdi yoldan görünmüyor bile olmayan dere.!

Bu konuyla ilgili küçük bir anımı anlatayım.

O tarihlerde İstanbul’dan gelmiştim; baktım derede paletli bir makine harıl harıl çalışıp höyük gibi kocaman tepelerle stok yapıyor.

Önce makineyi kullananı uyardım; “bana deme, benim makinemi kiralamışlar, git santral sahibine söyle” dedi ve aldırmayıp işine devam etti.

Santral sahibine gittim; “Bize bu malzemeyi falanca belediye mamül beton karşılığı verdi ve onların ruhsatı var” diye yanıtladı.

Son çare 156 jandarma ihbar hattını arayıp; “Ben falanca kişiyim, adresim bu, telefonum bu, burada doğa katliamı yapılıyor acilen gelin, bekliyorum.!” Dediysem de gelen giden olmadı.

Bir müddet sonra tekrar aradım ve ” Alooo.! Bir ihbarda bulunmuştum, bekliyorum.! İlgi alanınıza girmiyorsa boşa beklemeyeyim” dedikten yarım saat sonra bir jandarma arabası geldi.

İçinde birkaç asker ve bir başçavuş vardı.

Olay mahallini gösterdim, gittiler, operatör ile konuşup geri döndüler.

Baktım makine çalışmaya devam ediyor ve jandarma aracı Of’a doğru yöneldi.

Hooop.!” Dedim ve başçavuş ile aramızda şöyle bir diyalog geçti.
Başçavuşum neden durdurmadınız makineyi?
+Ruhsatları var da ondan.
İyi de ŕuhsatta ve yasada lastikli makine diyor, bu paletli.!
+O beni aşar, teknik ekip lazım, teknik bir konu…
Başçavuşum bu işin tekniği mi var? Görüyorsun işte makine paletli, lastikli değil.!
+Dedim ya teknik konu Allah-Allah.!
Yani Sen bu makinenin lastikli mi, paletli mi olduğunu anlamıyorsun da askerlerin sana “komutanım” diyor öyle mi?

Helal olsun vallahi.!!!

Şimdi anlatabildim mi bu katliamda katilin bir tane olmadığını?

Tahir Bulut

Ahmet Temel(Tahir)Bulut

Editörün (Metin Yılmaz) Notu: Bu habere en uygun resim olarak, Brütus ve Sezar’ın meşhur sahnesindeki resmi uygun gördüm. Solaklı deresinin hepimize Sezar gibi seslenişi hissettim.
Sen de mi, Ey Of Halkım?

 

 

Çaykara Gündem Gazetesi, Tarih: 12.11.2015
Solaklı Deresi Taştı, Tesisleri Yuttu!
Çaykara ve Dernekpazarı´nda etkili olan şiddetli yağış sebebiyle Solaklı deresi taştı. Dere yatağında bulunan Hazır Beton ve mucur tesisleri sele kapılarak büyük zarar gördü

 

Çaykara ve Dernekpazarı ilçelerinde dün öğleden sonra başlayan gece ise şiddetini artıran sağanak yağmur Solaklı deresinin su seviyesini son 10 yılın en üst seviyesine çıkarak sele neden oldu.

Çaykara ve Dernekpazarı ilçelerinde 2 gün boyunca aralıksız yağan yağmur sonucu taşan Solaklı Deresi, Of-Çaykara Karayolu 5´nci kilometresi, Dumlusu Mahallesi Mevkii´ndeki, Solaklı Deresi yatağında faaliyet gösteren özel bir şirkete ait Hazır beton ve mucur tesisleri ve tesislere ait araçlar sular altında kaldı.

 

/resimler/2015-11/12/2221596103219.jpgDaha önce Solaklı Deresi üzerinde kurulan ve HES´lerin özellikle yaz aylarında kullandıkları suların dere yatağının belirgin şekilde su azalmasını gizlemek için Of ilçesi çıkışından başlayarak dere yatağını daraltıp iki tarafında beton dökülen kanaldan yayaların karşıya geçmek için yapılan köprünün yoğun yağmur sularının sürüklediği ağaçların tıkaması sonucu suyun yön değiştirmesiyle dere yatağında kurulan özel şirkete ait Hazır beton ve mucur tesislerinin tamamı sular altında kaldı. Bazı araçlar suyun etkisiyle dere içinde sürüklenirken ters döndü. Tesislerin tamamı suyun altında kalarak büyük maddi hasar meydana geldi.

Haber kaynağı: Çaykara Gündem Gazetesi

Faik Sarıalioğlu
Hani şu başçavuşun davranışı var ya. Gördüğü makine paletli mi, lastikli mi diye teknik heyet raporu isteyen?

Ya bunu hakim yaparsa ne dersiniz? İşte size gerçek, ibretlik bir öykü.

Yakın hekim arkadaşım Antalya Serik’te şahit olduğu bir olayı anlatırdı. 1980’lı yılların sonudur. Bir delikanlı gece yarısı bir evin penceresinden röntgencilik yaparken, mahalle bekçisi tarafından yakalanır. Tutanak tutulur. Gecenin 00:25’i Ağustos ayıdır.

Delikanlı zengin bir ailenin, şımarık oğludur. Hakim inatçı. Dava yıllarca uzar. Hakim değişir. Çenebaz avukat “ burası turizim bölgesidir, turistlerin bina ve sokakları incelemesi normaldır. Röntgencilik kapsamına girmez diye savunma yapar. Savunma avukatı da bilgilidir. Gece vakti bu kuralın söz konusu olmayacağını söyler.

Hakim ne karar verir bilir msiniz? Ağustos ayında, saat 00:25’in gece olup olmadığı konusunda İstanbul Kandilli Rasathanesi’nden “bilir kişi raporu” ister. İyi mi? Bu ülkede ne hakimler var?

Ahmet Temel Bulut
Faik Sarıalioğlu hocam, bunlar “teknik” konular; fazla girmemek lazım.

Ahmet Temel Bulut Faik Sarıalioğlu hocam, hatırlarsınız kaymakama bir dilekçe yazmış ve şöyle demiştim; “sabah altıda başlar dangır-dungur sesleri/kursağımızda kaldı tatilin hevesleri” işte bunu kastetmiştim. Dışarıda herhangi bir işte çalışan hemşehrim gelecek buraya kafa dinlemeye ve malesef tatili piç olacak.

O dilekçe belki konuk ve basit gelir insanlara lakin öyle değil; ironi ile tebessüm ettirerek bütün gerçeği geçirir devlet erkânına.

Mesela; ” her gün çakıl almaktan sular kurudu çayda/yola hamile çıkan doğurur altı ayda” derken yukarıki yazımda söylediklerimi kastetmiştim.

Siz yazdıklarımın farkındasınız hocam bunu biliyorum.

Lakin hâlâ anlamayan bakar yazdıklarıma/öküzün trene baktığı gibi.

Hürmetlerimle.