SEVGİLİ ARKADAŞLAR,
Geleceği tartıştığımız bugünlerde altın değerinde bir yazı yayınlandı. Önemi nedeni ile bu yazıyı bir de Platform Yönetimi paylaşsın istedik. Sayın Mustafa Akyüz’e gönülden teşekkür ederiz. Hoş görüsüne sığınarak yazısına bir başlık ekledik.
Lütfen okuyunuz!
…
Derebaşı platformunun çok değerli yöneticileri
Sevgili dostlar..
Bu platforma dahil olduğumdan beri tüm yazılanları, yorumları, fotoğrafları zevkle ve heyecanla okuyor ve takip ediyorum.
Kısa sürede sayıları binleri aşan bir takipçi portföyünün oluşması, özellikle bu bölgenin bir kısım insanının bu konudaki heyecanını ve açlığını işaret ediyor.
Gerçekten bu bölgede yaşayan insanlarımızın büyük bir bölümü okumaya, öğrenmeye, araştırmaya ve sorgulamaya adeta kapalı olmasına rağmen içlerinden sizler gibi saygın, kendini yetiştirmiş topluma faydalı olmak için olağanüstü çaba sarf eden kısaca nitelikli, aydın insanlarımızın olması beni ziyadesiyle memnun ve mutlu ediyor. Bu sebepledir ki bölgemizin fırsatçılara, yağmacılara, kendi çıkarından başka hiçbir şey düşünmeyen doğa düşmanlarına karşı durmak ve onların çirkin emellerine engel olabilmek için yapılan bu mücadeleyi, gösterilen çok değerli çabaları yürekten takdir ediyorum.
Sevgili Nurettin İşçi‘nin bahsettiği 3800 kişiden biri olarak platformun sıkı bir takipçisi olmaktan çıkıp görüş ve düşüncelerimi, hissettiklerimi, gelecek için öngörülerimi paylaşma gereği duyuyorum. Bu tatlı ikazından dolayı da sevgili Nurettin İşçi’ye ayrıca teşekkür ederim.
Ülkemizin; dünyanın en önemli jeopolitik bir bölgede olması, yeraltı ve yerüstü kaynaklarının zenginliği, her bölgesinde farklı iklimleri, üç tarafının denizde çevrili olması, su kaynaklarının bolluğu ve doğal güzelliklerinin eşsizliği bir çok emperyalist devletlerin ve küresel güçlerin ve dolayısı ile sermaye sahiplerinin dikkatini çekmektedir.
Özellikle paranın sıcak yüzü, gelir düzeyi yetersiz olan insanlar için yaşam standartlarını artırmak hayali ile sahip olduğu kıymetleri kolaylıkla elden çıkarmak adına cezbedici olmaktadır.
Elimizden çıkardığımız sahip olduğumuz değerlerin farkına vardığımızda eyvah demenin hiçbir faydası da olmuyor. Yıllar evvel köylerde, evlerimizde kullandığımız bakır kapları hatırlarsınız, sözde modern olmak, çiçekli desenli kaplarda yemek yemek herkesin hoşuna gidiyordu. Sonra anlaşıldı ki; çok kıymetli bakırlarımızı beş para etmeyen kimyasal atıklarla elde edilmiş ve zehir saçan melaminlerle değiştirmişiz. Bizim ülkemizin ve insanımızın pek te değişmeyen kaderidir bu görmemişlik.
Evlere bakın! 5,6,7,8 katlı sıvasız boyasız çirkin yapılar, doğanın güzelliğini bozan ucubeler, çirkinlik abideleri. Oysa Karadenizi güzel kılan doğasının güzelliği yanında ona uyum sağlayan o harikulade sanat eseri olan eski ahşap evler değil miydi? Neyse..
Yazım biraz uzun olacak biliyorum bu nedenle de herkesten çok çok özür diliyorum, sanırım bu vesile ile 3800 lerin yazmayan, katılmayan, sadece seyreden ve beğenenlerden biri olmaktan da çıkmış olacağım.
Yazımın başında da söyledigim gibi platformun yönetiminde olan sürekli yazarak, yorum yaparak, zihinleri ve duyguları canlı tutmaya, farkındalık yaratmaya gayret gösteren bu güzel insanları gönülden tebrik ediyorum.
Sizlere geçmişte yaşadığım iki önemli deneyimimden kısaca söz etmek isterim.
Yanılmıyorsam 2000 yılı idi. O yıllarda kamuda çalışıyor ve bir bakanlığın İstanbul il müdür yardımcılığı görevini yapıyordum. İstanbul’da yaşayan tüm Trabzonlu bürokrat ve iş adamlarını bir araya getirecek bir platform kurmaya karar verdik. İsim vermek doğru olur mu bilmem ama geçmiş zaman bir sakıncası olmaz diye düşünüyorum. Platformun kurucuları ben, Tekin Küçükali, Bakırköy Ağır ceza reisi Lütfi İşbulan, İstanbul Defterdarı Şükrü Dilaver, doktor Ahmet Yıldırım, ATV Genel koordinatörü Şakir Gülsever ve şu anda aklıma gelmeyen bir kaç önemli isim.
Platform; Trabzonlu hakim, savcı, avukat, vergi mahkemeleri Başkan’ları, emekli veya halen çalışmakta olan üst düzey bürokratlar, Belediye Başkanları, emekli asker ve çeşitli meslek kollarında iş yapan sanayici ve iş adamlarından oluşuyordu. Gerçi İstanbul’da 50’nin üzerinde belki de yüze yakın Trabzon dernekleri vardı ama çoğu tabela derneği olması dolayısı ile herhangi bir etkin faaliyetleri olmuyordu. Platform da bu nedenle dernekler ve siyaset üstü bir çatı olsun amacıyla kurulmuştu.
İlk yemekli toplantımızı 20 kişiyle yapmıştık ve bu toplantıya benim davetim üzerine o dönem milletvekili olan Sayın Halil Akyüz’de katılmıştı. Ayda bir yaptığımız her yemekli toplantıda sayı katlanarak artıyordu. Platformda üstdüzey yöneticilerin olması her bir Üyenin kendi alanında saygın ve hatırlı kişilerden oluşması zaman içinde olumsuzluklar yaratmaya başladı.
Öyle ki; Bir iş adamının tahakkuk ettirilen vergi borcu dolayısıyla vergi mahkemeleri başkanına yakınlaşmaya çalışması, mahkemelerde bilirkişilik yapan bazı kişilerin kendilerine yeni iş alanları açmak adına platform üyeleri ile özellikle hakim ve savcılarla özel temaslarda bulunması, platformun kuruluş amaçlarına aykırı olması bakımından ciddi sıkıntılar yaratıyordu. Buna rağmen benim de katıldığım son yemekli toplantıda rahmetli Saffet Ulusoy, Fuat Miras, İbrahim Cevahir, Mehmet Ali Yılmaz gibi bir çok isimler ile birlikte beşyüz kişi vardı. Kısa süre içinde Trabzon’un bir çok köy okullarına kitap, bilgisayar, ayakkabı,giyecek gibi bir çok yardımlar yapılmıştı, hatta İstanbul’da düzenlenen Trabzon etkinliğine Trabzon Valisi, Belediye Başkanı ve Ticaret Odası başkanı da platformun davetlisi olarak katılmıştı.
Ne yazık ki; bu güzel oluşum bazı kişilerin şahsi menfaatleri için amacından saptırıldı ve ben çalıştığım kurumdan başka bir İl’e tayin edildiğim için platformdan ayrıldım, daha sonra edindiğim bilgilerde platformun dağıldığı ve bazı kişilerin bu durumdan olabildiğince istifade ettikleri şeklinde oldu.
Sevgili dostlarım
Yıl 2003 2 Ağustos,
Ben İstanbul mecidiyeköy’de faaliyet gösteren Uzungöl derneğinin onursal üyesiyim. Aslen Uzungöllü değilim. O dönemlerde Uzungöl pek tanınan ve bilinen bir yer değildi. Özellikle yerli ve yabancı turizm şirketlerinin tur programlarında pek yer almıyordu.
O yıl uluslararası çapta bir festival düzenlemeye karar verdik. Tertip komitesinde Çaykara Kaymakamı, Trabzon Turizm İl Müdürlüğü, Uzungöl belediye Başkanlığı ve Uzungöl derneği vardı. Yürütme kurulunda eski milletvekillerinden Ali Rıza Uzuner , Uzungöl belediye başkanı Kadir İnan, iş adamı Mustafa Yazıcı, Trabzonlu bürokrat ve İşadamları platformu’nu temsilen Tekin Küçükali, Karadeniz Vakfı’nı temsilen Hamit Tahan bulunuyordu.
TURSAB, Karadeniz Vakfı ve UND destekleyen kuruluşlardı. Ben etkinliğin her safhasında katkı sunmaya çalıştım.
Karadeniz vilayetlerinin tümüne festival tarihi bildirildi. İstanbul’daki tüm minibüslere afişler astırıldı ama maalesef Trabzon’da bir tek afiş bile asılmadı. Tertip komitesine rahmetli İbrahim Cevahir’in bağışladığı 20.000 TL’nin dışında hiç kimseden tek bir kuruş yardım gelmedi.
Kişisel gayretlerimizle İsmail Türüt, Yusuf Cemal Keskin ve şu anda isimlerini hatırlayamadığım bir çok sanatçı Uzungöl’de konserler verdi, paneller düzenlendi. İstanbul Aydın Üniversitesi rektörü prof.Mehmet Salih Çelikkale bizzat akademisyen ekibiyle festivale katılarak panel yöneticiliği yaptı Mehmet Tahan ve ekibi ile Soğanlı Kırklar dağından Uzungöle yamaç paraşütü etkinliği düzenlendi.
Biz uzungölün tanıtımı için olağanüstü çabalar sarf ederken Uzungöl esnafı bizi zevkle ve şiddetle kazıkladı (tabirimi mazur görünüz). Gecelik yatak ücretleri iki, üç katına çıkarıldı, yeme içme ateş pahası oldu. Festivalin yapılacağı iki gün boyunca Of belediyesi, Araklı, Vakfıkebir, Arsin belediyeleri de çok gerekliymiş gibi festival düzenledi.
Bütün bu olumsuz koşullara, esnafın fırsatçılığına, bölge insanının ilgisizliğine rağmen gücenmiş ve kırılmış Kalplerimizle Uzungöl’e 50.000 kişi getirmeyi ve Uzungöl’ü tanıtmayı başardık.
Şimdi Uzungölü gördükçe keşke bunları yapmasaydık diyorum. İyiniyetli ve samimi idik,çirkin yapılaşmaya izin vermeyeceğiz diyorduk, doğanın tahrip edilmesine asla müsamaha göstermeyeceğiz diyorduk.
Bize karşı ilk yaptıkları şey bundan sonra yapılması planlanan festivalleri iptal etmek oldu. Uzungölde etkin kişiler kaçak yapılara başladı, şimdi görüyoruz ki Uzungöl Uzungöl olmaktan çıkmış, hayvanların dağdan inerek su içtiği göl artık ulaşılamaz olmuş, yazılar bile arap turistler için adeta dil değiştirmiş, doğa bütünüyle rant siluetine girmiş, kısacası Uzungöllü kendi ayağına kurşun sıkmış. Arkadaşım Hamit’le yaptığım telefon görüşmesinde benimle aynı duyguları paylaştığını söyledi. Keşke bunları yapmasaydık ta Uzungöl eski halinde kalsaydı dedi.
18 Temmuz 2018 tarihli Sabah gazetesinin arka sayfasındaki haber beni daha da üzdü. Haber imar barışı (!) kuyruğu başlığını taşıyor. Uzungöl’ü katledenler şimdi imar barışı ile mükafatlandırılıyor.
Biz suçlumuyuz ? bilemem buna siz karar verin ama samimi olarak bir şey söylemek gerekirse bizim aslını koruma adına üzerine titrediğimiz her şey bir gün sermayenin elinde ranta dönüşüyor. Çok dikkat etmek, çok ince düşünmek ve birlik ve beraberliği asla bozmamak gerekiyor. Bu yazıyı yazmakla herhangi bir şey ima etmiyorum sadece yaşadığım bu olumsuzlukları sizlerinde bir şekilde yaşamasını istemiyorum.
Niyet güzel, akıbet hayr olur inşallah.
Sağlık ve mutluluk dileklerimle
Mustafa AKYÜZ