*** Ç E T İ N * Ö N E R ***
Anne-Baba: Sakine- Dursun.
D.T.: 01.01.1948
Yer: Cumapazarı – Renk Mahallesi
—————————————
1964 yılında, 16 yaşında bu yolların çileli şoförlerinden İhsan Saral’ın 1953 model Ford’una muavin olarak mesleğe başlar. Daha sonra Alaattin Sarıalioğlu, Naci Sarıalioğlu ustalarla çalışır. Kısa sürede gözü pek, usta bir sürücü olur.
Rahmetli Nizam Saral’ın (Osman Bey oğlu) arabasını iki yıl sürer. Nüfusa 1957 doğumlu yazıldığından ehliyet alamaz. Ne gam ki; bu yollarda ehliyet araba sürmüyordur. Yaşını 9 yıl büyütür. 20 yaşında ağır vasıta ehliyeti alır.
Derebaşı yollarında beş yıl devamlı çalışır. Dingill Scania Vabis ile Demirkapı’dan geçmiş, çılgın şoförler listesine adını yazar. Sonraki yıllarda ulusal ve uluslararası TIR şoförlüğü yapar, Öner Nakliyat’ı kurar. 51 yıl süren meslek hayatında ciddi bir kaza yapmamıştır. Artık yayla yollarını gezmek için kullanmaktadır.
Platform üyelerinden önemli bir kısmının Çetin Öner’le ilgili anılarını bu sayfalarda paylaşacaklarını sanıyorum. O yılları konuştuğumuz sohbetlerimiz “şimdi düşünüyorum da o gün yaptığımız tam bir delilikti” sözleri ile biter.
Konuşması da araba kullanması kadar hızlı usta şoförümüze sağlıklı, uzun ömürler dileriz. Derebaşı yollarındaki onlarca anısından birini kendi ağzından aktaralım dedik.
“Yıl 1969, askerden izine gelmiştim yayla göçlerinin çıkma zamanıydı. Ağabeyim Azmi ÖNER 1962 Bedford marka arabası ile yayla göçlerini taşıyordu. Hasta olması nedeniyle benden göçleri götürmemi istedi ve arabanın marşı ile ilgili sorunun olduğu, dikkatli olmam gerektiğini söyledi. Sabah erkenden ilk göçü götürüp geri döndüm. Başka bir göç daha gitmek için beni bekliyordu. Yola çıktık, akü olmadığı için arabanın farları yanmıyordu bunun için acele ediyordum karanlık olmadan varabilmek için. Karaçam (Ogene) mezereleri ilk virajında manevra halinde ayağım debriyajdan kaydı ve araba stop etti. İki üç saat saat orada kaldım. Ogeneli Abdullah Derebaşı yolundan geldi arabamı çekerek çalıştırdı. Derebaşına çıktığımda akşam karanlığı bastırmıştı. Yemek yiyip yola devam etme kararında idim. Lokanta sahibi Ahmet ağabey (Yanık Ahmet): ” bu saatten sonra gitmeyin, burada kalın” diye ısrar etti. Arabada yolcular olduğunu, gitmem gerektiğini söyledim.
FARLARI YANMAYAN ARABA İLE DEREBAŞI VİRAJLARINI ÇIKTIM: . Hava açıktı, ay ışığı vardı ama, ay ışığı Derebaşı Virajları’na her zaman vurmaz ki! Ahmet abiden bir el feneri aldım. El feneri ile yol kenarını gözlüyor, araba sürüyordum. Demirkapıya kadar öyle çıktım. Demirkapı’da ay ışığı yolu aydınlatıyordu. Ay ışığının ne kadar güçlü olduğunu o zaman anladım. Demirkapıyı o konforla geçtim.
Ertesi gün döndüğümde Derebaşı’nda el fenerini Ahmet abiye iade ettim. Ahmet abi;”sana hakkımı helal etmeyeceğim, sen Demirkapıyı geçene kadar korkuyla bekledim hangi uçurumun dibinden alacağım seni diye” çıkıştı. Oturup meşhur sütlaçlarından yerken sohbet ettik, “Ben askerim hakkını helal et izindeyim döneceğim” diyerek helallik istedim. “Asker olmasaydın sana hakkımı helal etmezdim” dedi.
Yanık Ahmet abinin herkes gibi ben de çok iyiliğini gördüm. Allah gani gani rahmet eylesin. Nurlar içinde uyusun.
-
Faik Sarialioğlu