Eti senin, kemiği ? Mehmet Kabaoğlu

Eti Senin, Kemiği?

0
822

Değerli arkadaşlar; bu paylaşımda adı geçenlerden ahirete intikal etmiş olanları rahmetle; dünyada olanları minnetle, şükranla andığımı belirterek; babamdan yediği tokatın acısını; benden çıkarmak isteyen İsmail TOPÇU ile olan anımızı anlatacağım.

Çıkar gözlükleruni, sana bir tokat vuracağum:

Hızarcı ve ahşap ev ustalığından geçimini sağlayan babam Mustafa KABAOĞLU Serindere Mahallesi, Hurmalık mevkiinde ikamet ederken; 1961 Yılında ilk eşinden (iç güveyi) kalan arazilerini Behram SARAL’a satarak; ikinci ve üçüncü evliliğini yaptığı eşinin ikametkâhı olan Çaykara’nın Taşören (Zeleka) köyüne yerleşmeden önce; İsmail TOPÇU (Osman ve Nuri ağabeylerimizin babası) arasında yaşanılan ve usta, çırak ilişkisine dayalı gerçekleşen konu şöyle.

Babam aldığı tahta biçme işinde; arkadaşı İsmail TOPÇU ile çırpı atarak(boyalı iple işaretleyerek) hazırladıkları kütüklerden; hızarı çizgiden kaydırmaması yönünde uyarılır ve tezgâhın üstünde babam, altında İsmail TOPÇU; kollu hızarla tahta çıkarmaya başlarlar.
Tahta kalınlığı çizgisinden sapıldıkça; uyarılar alan İsmail TOPÇU’yu yanına çağıran babam, eğrilikleri göstererek bir tokat atar ve “git şimdi adam gibi çek” der ve yerine gönderdikten sonra; ne hikmetse; çekilen tahtaların düzgünlüğüne diyecek yoktur.

Aradan otuz yılı aşkın zaman geçmiştir. Bir şekilde benim KABAOĞLU Mustafa’nın oğlu olduğumu ve belediyelerinde çalıştığımı öğrendiğinden habersiz; öğlen yemeği sonrası uğradığım Yaşar TOPÇU’nun terzihanesinden; mesaiye gitmek üzere çıktım. Adımlarımın sayısı 20 Oldu olmadı; yani Hacı Ahmet SARIALİOĞLU’nun dükkânını geçmeden; karşıda Osman TOPÇU’nun çay ocağı önünde oturanlardan; kalın sesli birinin “ola uşak” diye seslendiğini duydum; döndüm sesin geldiği tarafa, kimseyi tanımadım; tam devam ediyordum; aynı kişi yine seslendi.

-Ola gözlükli; seni çağıruyrum, gel haburaya bakayım; diyene doğru döndüm ve karşısında durup, selâmlaştıktan sonra; buyur amca dedim.

-“Çıkar gözlükleruni, sana bir tokat vuracağum” dediğinde; şaşkınlıkla ve kaygılı bir eda ile sordum.

-Hayırdır amca; ne suç işledim, kusurumu demeyecek misin?; derken gözlüklerimi de elime aldım.

-Sen KABAOĞLU Mustafa’nın; şu hızarcı, marangoz olanın oğlusun değil mi?; evet dedim.

-Tamam işte, önce tokatı vurayım, sonra anlatacağum sana dediğinde;

Yanında olanlarla birlikte tebessümlerinden; meselenin babamla ve iş bağlantılı olduğunu anlamakta zorlanmadım ve taktım gözlüklerimi; yok öyle dedim; ısmarla çayımı, yudumlarken dinleyeyim seni; ondan sonra bakarız tokat işine.

-Afferum ola, akıllı uşağa benzeysun; iltifatları eşliğinde; şen ve neşeli üslubu; doğallığı ve mizahi anlatımı ile başlayıp bitirdiği; yukarıda bahsettiğim anısını; (mayıs 1985) canlı canlı dinleme şansım oldu.

Günümüzle kıyasladığımda “eti senin, kemiği benim” deyimi aklıma geliyor ve nerde o eski saygı, itaat diyorum .Ya siz?.

Mehmet Kaboğlu

Memet Kabaoğlu